Spina bifida doğuşsal nöral tüp defekti (kusuru) olup bebeğin anne karnında omurgasının ve omurganın içerisinde bulunan omuriliğin düzgün bir şekilde gelişmemesi durumudur. Bu omurgada meydana gelen gelişimsel anomali birçok annenin gebeliğinin daha henüz farkına varmadığı 28. gününde meydana gelmekte. Tamamen doğumsal bir rahatsızlık olup yaklaşık 1000 doğumun 3’ünde görülmekte. Hastalığın spekturumu oldukça geniş olup şikayetlerin şiddeti ve tutulum gösteren sistemlerin sayısı değişebilmekte. Aynı zamanda rahatsızlığın şiddeti omurgadaki açıklığın boyutundan açıklığın bulunduğu konuma kadar birçok şeye bağlı olarak da değişkenlik göstermekte. Bazı hasta gruplarında yalnızca hafif şikayetler görülmesinin yanı sıra bazı hasta gruplarında ise fiziksel, nörolojik, ürolojik ve gastrointestinal problemler oldukça yoğun ve şiddetli bir şekilde seyretmektedir.
Spina Bifidalı çocukların hemen hemen hepsinde sinir hasarına bağlı olarak nörojen mesane ve nörojen bağırsak gelişmekte. Nörojen mesane sağlıklı fizyolojik çalışma mekanizmasının dışında sürekli kasılma veya yeterli kasılamama şeklinde çalışır. Bu durum da çocukta istemli idrar yapabilme yeteneği üzerindeki kontrolü kaybetmesine neden olur. Yaygın şikayetlerde ise sızıntı şeklinde veya damla damla idrar kaçırma veya bu durumun aksine mesaneyi tam boşaltamama problemi görülebilir. Bir takım mesanenin sürekli kasılmasını önleyen ilaçlar ile idrar kaçırmanın önüne geçilmesi mümkün olabilmekte. Aynı zamanda mesanenin tamamen boşaltılmasını sağlamak amacıyla yapılan düzenli temiz aralıklı kataterizasyon (TAK) ile mesanedeki idrarın tamamen boşaltılarak olası idrar yolu enfeksiyonları ve böbrek reflüsünün de önüne geçilmekte. Ancak bazı durumlarda kullanılan mesane ilaçlarına ve TAK’ a rağmen çocukların idrar kaçırma problemleri tam olarak çözülememekte. Aslında bu durum da tesadüf olmanın dışında… Çünkü spina bifidada oluşan sinirsel hasarlar yalızca mesaneyi etkilemenin yanı sıra mesanenin çıkışında bulunan ve sağlıklı idrar boşaltımından ve idrar tutumundan sorumlu pelvik taban kaslarını da etkilemekte. Yapılacak olan pelvik taban kas rehabilitasyonu sayesinde çocukların TAK aralarında idrar kaçırması engellenerek bezden kurtulmaları hatta doğru işeme teknikleri ile günlük TAK sayısının azaltılması dahi mümkün.
Peki, bunu nasıl mı yapıyoruz?
Öncelikle merkezimize gelen spina bifidalı hastalarımıza detaylı bir fizik muayene yaparak spina bifidanın geniş spekturumunda hangi alanda yer aldığına karar veriyoruz. Bunun yanı sıra pelvik taban kaslarındaki sinirsel kaybın ne kadar olduğuna ve bir takım değerlendirme reflekslerinin pozitif olup olmadığını değerlendiriyoruz. Ardından ekip olarak hastamıza en uygun tedavi yaklaşımını çizip tedavimize başlıyoruz. Hastamıza en uygun ilaç dozu doktorumuz tarafından belirlenip hastamızın bu doza bağlı kalarak ilaçlarını düzgün kullanması oldukça değerli. Bunun yanı sıra hastamız TAK’nı bağımsız olarak yapabilecek bir yaşta ise TAK uygulamasını öğrenmesi adına ekip olarak hastamızın sürecine yardımcı oluyoruz. Ve ardından en heyecanlı ve belki de en çok merak edilen kısma geliyoruz Pelvik taban kas rehabilitasyonuna…
Sipina Bifidanın doğası gereği bir takım kas liflerinde hasarlar meydana gelmekte. Bu hasarların ciddiyeti hastadan hastaya değişmekte ancak başarımızın en büyük sırrı da burada yatmakta. Hastamız spinabifidanın hangi spekturumunda olursa olsun kişiye özgü tedavi planlaması yaparak mevcut durumda tedaviden maksimum verim almasını sağlıyoruz. Doğru işeme ve dışkılama teknikleri, sağlıklı mesane- bağırsak eğitimi (üroterapi), işeme ve dışkılamaya yardımıc pelvik taban kaslarının işleyiş mekanizmasının yeniden öğretilmesi (biofeedback), elektrik stimülasyonları ve bir takım manual terapi yaklaşımları ile hastamızın pelvik taban kas rehabilitasyonu sürecini başlatıyoruz. Birçok ailenin merak ettiği konulardan biri ise kaç seans sonra başarıya ulaşılacağı yönünde. Bu soruyu net olarak cevaplamak maalesef oldukça zor çünkü tedavi süresini etkileyen birçok parametre bulunmakta. Ancak hastamızda motor kaybı ne kadar az ise yani hastamız alt ekstremitelerinde tutulumu ne kadar az ise tedavi sürecinin göreceli olarak daha kısa sürmesi mümkün. Çünkü hastamız ne kadar bağımsız yürüyüp, koşabiliyor ise mesaneyi ve bağırsağı etkileyen sinirlerdeki tutlum da o denli az olmakta. Bu durum da tedavi sürecinin daha hızlı tamamlanabileceği hakkında bizlere ve ailelere ışık tutuyor.
Sonuç olarak spina bifidalı çocuklarımız pelvik taban rehabilitasyonu ile sosyal hayatlarında bezsiz bir şekilde TAK aralarında kuru kalmayı ve istemli idrara çıkışlarda hacimsel olarak idrar miktarındaki artış ile ihtiyaç duyulan TAK sayısında azalmaya gidebiliyorlar. O nedenle spina bifidalı hasta gruplarında uygulanan pelvik taban rehabilitasyonu bir çocuğun hayatında ciddi değişikliklere vesile olabilmekte. Kliniğimize başvuran spina bifidalı hastalarımızın başarılı giden süreçleri ise çocuk ürolojisi biliminde heyecan uyandıracak nitelikte… Denemeye değer… :)
Kliniğimizde tedavi gören Spina bifida meningomyelosel bir hastamızın annesinden;
“…Pelvik taban rehabilitasyonu kulağa oldukça ilginç geliyordu. Ancak Halil Hocam dediyse denemeye değerdi. Çünkü umut bizim bitip tükenmek bilmeyen hırsımızda gizliydi. İyi ki de denedik…”
Uzman Fizyoterapist Aygül Köseoğlu
